KANDİL GECELERİNİ NASIL DEĞERLENDİRMELİYİZ?

Paylaş

Hayatın gayesi, yaratılışın mânâsı silinmiş, yok olmuştu. Her şey mânâsız başıboşluk ve hüzün örtülerine bürünmüştü.

Ruhlar bir şey bekliyor, bir nurun zulmet perdesini yırtmasını içten içe hissediyordu.

O vahşet devrinde kâinat ufkundan bir güneş doğdu. Bu güneş âhir zaman Peygamberi Hz. Muhammmed Aleyhissalâtü Vesselam idi. Tarihin seyrini, hayatın akışını değiştiren bu eşsiz olay, dünyayı yerinden sarsan değişimlerin en büyüğü idi.

İşte insanlığın akıl ve kalbinde düğümlenen “Necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?” sorularını, düğümlerini çözüp kâinatın Sahibini ilân ve ispat edecek bir zatın teşrifi sadece insanların ruh ve kalbinde değil, diğer varlıklarda, hattâ cansız eşyada bile yansımasını bulacaktı.

– Doğudan batıya bütün âlemin nurlara büründüğü, İlâhi değişimin tecelli ettiği o gece neler oldu neler?

Yahudi ileri gelenleri ve âlimleri kitaplarında daha önce rastladıkları işaret ve müjdelerin açığa çıktığını gördüler. Kimsenin haberi olmadan en önce onlar bu müjdeyi verdiler.

O gece Yahudi âlimleri semâya bakıp “Bu yıldızın doğduğu gece Ahmed doğmuştur.” dediler.(1)

Bîr Yahudi ileri geleni Mekke’de Peygamberimizin doğduğu gece, içlerinde Hişam ve Velid bin Muğire, Utbe bin Rabia gibi Kureyş ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda,

“Bu gece sizlerden birinin çocuğu oldu mu?” diye sordu.

“Bilmiyoruz” diye cevap verdiler. Yahudi,

“Vallahi sizin bu ihmalinizden iğreniyorum! Bakın, ey Kureyş topluluğu, size ne söylüyorum, iyi dinleyin. Bu gece, bu ümmetin en son peygamberi Ahmed doğdu. Eğer yanlışım varsa, Filistin’in kudsiyetini inkâr etmiş olayım. Evet, onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan bir ben var.” dedi.

Toplantıda bulunanlar Yahudi’nin sözünden hayrete düştüler ve dağıldılar. Her birisi evlerine döndüğünde bu durumu ev halkına anlattılar. “Bu gece Abdülmuttalib’in oğlu Abdullah’ın bir oğlu doğdu. Adını Muhammed koydular.” haberini aldılar.

Ertesi gün Yahudiye vardılar:

“Bahsettiğin çocuğun bizim aramızda dünyaya geldiğini duydun mu?” dediler.
Yahudi “Onun doğumu benim size haber verdiğimden önce midir, sonra mıdır?” dedi.
Onlar, “Öncedir ve ismi Ahmed’dir.” dediler.
Yahudi, “Beni ona götürün.” dedi.

Yahudi ile beraber kalkıp Hz. Âmine’nin evine gittiler, içeri girdiler. Pegamberimizi Yahudinin yanına çıkardılar. Yahudi Peygamberimizin sırtındaki beni görünce, üzerine baygınlık geldi, fenalaştı. Kendine gelip ayıldığı sırada,

“Ne oldu sana, yazıklar olsun.” dediler.

Yahudi, “Artık İsrailoğullarndan peygamberlik gitti. Ellerinden kitap da gitti. Artık Yahudi âlimlerinin kıymet ve itibarları da kalmadı. Araplar peygamberleriyle kurtuluşa ereceklerdir. Ey Kureyş topluluğu, ferahladınız mı? Vallahi size, doğudan batıya kadar ulaşacak bir güç, kuvvet ve bir üstünlük verilecektir.” dedi.(2)

Kâinatın Efendisini dünyaya getiren bahtiyar annenin henüz dünyaya gelmeden görüp gördükleri çok manalıydı. Peygamber Efendimize (asm) hamileyken rüyasında şöyle denmiş:

“Sen, insanların en hayırlısına ve bu ümmetin efendisine hamile oldun. Onu dünyaya getirdiğin zaman ‘Her hasetçinin şerrinden koruması için bir ve tek olana sığınırım.’ de, sonra ona Ahmed yahut Muhammed ismini ver.” 

Yine kendisinden çıkan bir nurun aydınlığında bütün doğuyu ve batıyı, Şam ve Busra saray ve çarşılarını, hattâ Busra’daki develerin uzanan boyunlarını gördüğünü Abdülmüttalib’e anlatmıştı.(3)

Aynı gece Hz. Âmine’nin yanında bulunan Osman ibn Âs’ın annesinin gördükleri de şöyle:

“O gece evin içi nurla doldu, yıldızların sanki üzerimize dökülecekmiş gibi sarktıklarını gördük.”

Evet, bu ulvî anı dile getiren Mevlid’in yazarı Süleyman Çelebi bütün bu hakikatleri şu beytiyle şiirleştirmiştir:

“Hem Muhammed gelmesi oldu yakin
Çok alâmetler belürdi gelmedin.”

Rabiülevvel ayının 12. Pazartesi gecesi, yapılan hesaplamalara göre, Miladi takvime göre 20 Nisan’a denk gelen gece idi.

Dünyayı şereflendiren İki Cihan Serveri (asm)’nin üzerini o günün bir âdeti olarak bir çanakla kapattılar. Araplara göre o zaman, gece doğan çocuğun üzerine bir çanak koymak ve gündüz olmadan ona bakmamak âdetti. Fakat bir de baktılar ki Peygamber Efendimizin (asm) üzerine konulan çanak yarılarak ikiye ayrılmış, Efendimiz gözlerini gökyüzüne dikmiş, başparmağını emiyordu.(5)

Evet, bu işaret her türlü küfrün, zulmün, şirkin ve her türlü bâtıl inanç ve âdetlerin parçalanıp yok olması, imanın, nurun ve hidâyetin kâinatı aydınlatması için gönderilmiş bir peygamber idi.

– Aynı gece Kâbe’de tapılmakta olan cansız putların çoğunun başaşağı devrildiği görüldü. 

– Aynı gece Kisra sarayının beşik gibi sallanıp on dört balkonunun parçalanıp yerlere düştüğü öğrenildi.

– Sava’da mukaddes tanınan gölün suyunun çekilip gittiği görüldü.

– Bin senedir yakılan ve söndürülmeyen mecusi ateşinin sönüverdiği müşahede edildi.

Bütün bunlar işaret ve alamettir ki, yeni dünyaya gelen zat ateşe tapmayı, puta tapmayı kaldırıp, Fars saltanatını parçalayarak Allah’ın izni olmadan kutsal tanınan şeylerin kutsallığını ortadan kaldıracaktır.(6)

İşte bu geceye Veladet-i Nebi Gecesi diyor ve onun bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yâd edip kutluyoruz. Bütün kâinatla bu geceyi karşılayarak onun âleme teşrifine kıyam ediyoruz.

Getirdiği ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona yeniden biatimizi, bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir.

Yüce Rabbim bizleri sevgili Resulünün şefaatine nail eylesin. Âmin.

Kaynaklar:

(1) İbn-i Sa’d, Tabakat, 1:60.
(2) a.g.e, I/162-163.
(3) Taberî Tarihi, II/125; İbn-i Sa’d, Tabakat, I/102.
(4) a.g.e., I/102.
(5) a.g.e., I/102.
(6) Bediüzzaman, Mektûbat, s.161,162.

Kandil gecelerini nasıl değerlendirmeliyiz?

Bütün kandil gecelerinde yapılabilecek ve yapılması gereken önemli bir takım afv ü mağfirete nail olma, ecr ü sevap kazanma, manevî terakki kaydetme, bela ve musibetlerden kurtulma ve rıza-i İlâhiye ulaşma vesileleri vardır ki, bunlardan bazılarını maddeler hâlinde kısaca ve toplu olarak yeniden hatırlamakta yarar var:

  1. Kur’ân-ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli;uygun mekânlarda Kur’ân ziyafetleri verilmeli; Kelamullah’a olan sevgi, saygı ve bağlılık duyguları yenilenmeli, kuvvetlendirilmeli.
  2. Peygamber Efendimiz (sas)’e salât ü selâmlar getirilmeli; O’nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.

    3. Kaza, nafile namazlar kılınmalı;varsa o geceye ait nakledilen namazlar, onlar da ayrıca kılınabilir; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli.
  3. Tefekkürde bulunulmalı; “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, Allah’ın benden istekleri nelerdir?”gibi konular başta olmak üzere, hayatî meselelerde derin düşüncelere girmeli.
  4. Geçmişin muhasebe ve murakabesi yapılmalı;ve şimdinin ve geleceğin plân ve programı çizilmeli.
  5. Günahlara samimi olarak tövbe ve istiğfar edilmeli;idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamet ve inabede bulunulmalı.
  6. Bol bol zikir, evrad ü ezkarda bulunulmalı.
  7. Mü’minlerle helalleşilmeli;onlarla irtibatımız cihetinden rızaları alınmalı.
  8. Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı;gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli.
  9. Kişi kendine ve diğer mü’min kardeşlerine hattâ isim zikrederek dualar etmeli.
  10. Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı;vefa ve kadirşinaslık ahlâkı yerine getirilmeli.
  11. Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlar ziyaret edilip,sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli.
  12. O gece ile ilgili âyetler, hadîsler ve bunların yorumları ilgili kitaplardan ferden veya cemaaten okunmalı.
  13. Dini toplantılar, paneller ve sohbetler düzenlenmeli;va’z ü nasihat dinlenmeli; şiirler okunmalı; ilâhî ve ezgilerle gönüllerde ayrı bir dalgalanma oluşturmalı.
  14. Kandil gecesinin akşam, yatsı ve sabah namazları cemaatle ve camilerde kılınmalı.
  15. Sahabe, ulema ve evliya türbeleri ziyaret edilmeli;hoşnutlukları alınmalı; ve manevî iklimlerinde vesilelikleriyle Hakk’a niyazda bulunulmalı.
  16. Vefat etmiş yakınlarımızın, dostlarımızın ve büyüklerimizin kabirleri ziyaret edilmeli;iman kardeşliğine ait sadakati yerine getirilmeli.

    18. Hayattaki manevîbüyüklerimizin,üstadlarımızın, anne ve babamızın, dostlarımızın ve diğer yakınlarımızın kandilleri bizzat giderek veya telefon, faks yahut e-mail çekerek tebrik edilmeli; duaları istenmeli.
  17. Bu kandil gecelerinin gündüzlerinde mümkün olduğunca oruç tutulmalı.

“Mübarek gecelerin ihyası ile ilgili hususi bir ibadet mevcut değildir. Namaz, tilavet-i Kur’ân, dua gibi bütün ibadet çeşitleri ile gece ihya edilebilir… Mübarek gecelerde kılınan bazı hususi namazlar sünnette mevcut değildir; muteber bir rivayete de istinad etmezler. Bu, “O gecelerde namaz kılmak mekruhtur.” anlamına gelmez. Teheccüd ve nafile namazları teşvik eden rivayetler çoktur. Bunların mübarek gecelerde yapılması elbette daha faziletlidir.” (Canan, Kütüb-ü Sitte, 3/289).

Kandil gecelerine ait olduğu kaydedilen namazları da ayrıca kılmakta ise bir beis yoktur; sevaptan hâli değildir.

Yeni Yazı Paylaşılınca Haberdar Ol

E-mail adresinizi gönderin paylaşımlardan haberdar edelim

Diğer Paylaşımlar

Duyuru

DÜNYA KAMUOYUNA | GAZZE BİLDİRGESİ

Sakil menfaatleri ve hain emelleri için günlerdir Gazze’yi ateşe vererek “hodgam, alçak, insî şeytan” sıfatına tam liyakat kesb eden; Kur’anin kendilerine dehşetli sille-i te’dib vurdugu;

Genel

TEŞRİK TEKBİRİ

Teşrik, doğuya doğru gitmek, parlamak, eti güneşe sermek demektir. Teşrik tekbiri, Kurban Bayramı günlerinde farz namazlardan sonra getirilen tekbirlerdir. Kurban Bayramının ilk gününe “yevm-i nahr”, diğer üç güne ise “eyyâmü’t-teşrîk (teşrîk

small_c_popup.png

İletişime Geç

Bilgi al, soru sor, tavsiyede bulun